Perşembe, Temmuz 05, 2007

Internetten Konser Izleyin



Dunyada pekcok iyi muzik var hatta populer radyo ve televizyonlarda gorduklerimizden cok fazlasi. Ama bazi az bilinen gruplar var ki bunlar gelecegin muzigini degistirecekler. Ve bunu coktan basarmis olan gruplar. Maalesef bunlarin sadece cok azini ortalikta gormemiz mumkun oluyor.

Iste Fabchannel.com bu iddaa ile ortaya cikmis ve az tanilan ama iyi olduklarina inandiklari muzikleri sergilemek icin olusturan canli konser izleme kanali. Aliskin oldugumuz Youtube tarzi bir alt yapi ile ancak nisbeten cok daha iyi goruntu ve ses kalitesi ile birbirinden hos konserleri bilgisayar basinda izlemeniz mumkun.

Tavsiye olmasi acisindan Tarhana isimli Hollanda kokenli bir grubun konserini bastan sona oturup izleyin derim. Elektronik, jazz ve Balkan & Turk tinilarini bulusturan, canli canli, dinlemesi son derece keyifli bir grup. Sizlere iyi seyirler...

Salı, Aralık 19, 2006

Groningen'den Sevgiler : Barana & Co Konseri

Bu blogda hikayemize Istanbul'u yasanilir kilan kultur-sanat faaliyetlerine bir bakis yada bir yorum da bizden olsun diye baslamistik ki hayat surukledikce vardigimiz kiyidan, baska diyarlardan sesimizi duyurmaya devam edelim.
Kuzey Avrupada Hollanda'nin kucuk, keyifli ve sanat dolu sehri Groningen'den yaziyorum artik. Bir avuc nufusuna ragmen (elbet istanbul'a kiyasla bu sozu soyleme cesareti buluyorum) Groningen Avrupa icin onemli sayilabilecek sanat merkezlerinden biri. Cagdas Sanatlar Muzesi, Oosterpoort konser salonu, melodi dolu can sesleri (detone de olsa!!) ve her daim hazir sokak muzisyenleriyle civil civil bi yer.
Bundan sonra Istanbul'da neler olup-bittigini ''kacmaz goz'' bas editorumuz Candan'dan ogrenmeye devam ediyoruz. - Su konser biletlerini finanse etmek icin bir bagis kutusu koysak mi acep sol sutune Canhan?

Barana & Co Konseri


Oncelikle size Barana'dan soz etmek istiyorum: Turk, Hollanda'li ve Iran'li pekcok muzisyenin biraraya gelmesiyle kurulmus bir grup. Gecen yil Akbank Jazz Festivali kapsaminda Turkiye'de de bir konserleri olmustu. Geleneksel Turk muzigi malzemelerini modern caz yaklasimi ile son derece basarili harmanlamayi becerebilmisler.
Kendilerini sezon acilisi yaptiklari Groningen Oosterport salonunda gecen hafta yaklasik 20 kisilik, genelde Turk doktora ogrencilerinden olusan bir kafile ile izledim. Kalabalik itibariyle sanki futbol macina gider edasi yaratmis olsak da konser sonrasinda cektigimiz halaylar haric cok bir taskinligimiz oldugunu soyleyemem...
Geleneksel melodik yapilar caz formasyonu ile kurulup uzerine kimi anlarda akil almaz deneysel dogaclamalar girdikce muzigin sentez gucune biraz daha inanir oldum. Umarim Turkiye'yi ve Turkiye'li seyircileri sik sik ziyaret ederler.

Pazartesi, Kasım 27, 2006

Roger Waters Konseri' ni Neden Yaz-a-madım?

Efendim ömrüm boyunca görüp görebileceğim konserlerde ilk 3' e rahatlıkla giren aslında 1. liği zorlayan fakat Steps Ahead' ın elinden alamayan bu konser hakkında blog kapasitesini aşacak kadar yazacak çok şey var fakat nereden başlayacağımı bilemediğimden "koyver gitsin" diyerek başlıyorum. Konserin 20.06.2006 tarihinde olmasına rağmen 11. aya sarkmasındaki sebepleri sıralamak istemem ama bu olayın gerçekliğine inanmam oldukça uzun sürdü.
Benim 11 12 yaşlarında tanıma fırsatı bulduğum Pink Floyd' dan birini hem de Dark Side Of The Moon çalacağı bir turnede babadan kalma görev olarak ifa ettim. Ses, ışık,performansa girmek istemiyorum. Zaten rüyalarda da öyledir ya heryer ışıl ışıl, insanlar bambaşka...En çok da ağlayan yüzlerce insan. En çok aklımda kalan Roger Waters' ın tekneden el salladığı an giderken.
Bazı rüyalar vardır ki anlatınca incinecek sanırsın. Ben de burada gündüz niyetine anlatmak isterdim mamafih kiyafetsiz kelimeler.
David Gilmiour' un da gelerek rüyaları tamamlaması ve her sene 11 ayın sultanı şeklinde bir efsanenin yurdumu şenlendirmesi dileğiyle..

Özürlerimin Kabulünü Arz Ederim:)

Fareli Köyün Kavalcısı

Efendim yine bir konserle beraberiz:) 22.11.2006 günü rutinimi yaşayıp 9 saat derse girmenin ardından beni bekleyen daha farklı birşeyler olduğunu bilmenin heyecanıyla 100'den fazla km yol yapmak suretiyle CRR' nin ama öncelikli olarak o muhteşem Afyon mermerinden tuvaletlerine ardından da yumuşacık koltuklara kendimi bırakıp konsere kendimi hazırladım.
Zat-ı muhteremi tanımayanlar için ufak bir açıklama yapmak gerekirse Klezmer müziğini yaşamakta ve yaşatmaktadır. Sözcük anlamıyla, şarkı gemisi ya da şarkı enstrumanı demek olan bu kelime, Giora Feidman' ın "ben klarnet çalmıyorum, klarnetimle şarkı söylüyorum" ifadesiyle biraz daha vücut bulmaktadır. Klezmer' in tarihçesine girmektense biraz müziğin yapısından bahsetmek daha doğru olur. Parça ya orkestral düzenle ya da orkestra eşliği temel alınarak bir ya da birkaç solo enstrümanın ayrı ayrı yer aldığı bir düzenleme anlayışıyla seslendirilir. Fotoğraftan da görüldüğü gibi kendisi klarneti büyücü seviyesinde çalmaktadır.
Konser, 20.00 yerine salonun kalabalıklığı sebebiyle 15 dakika geç başladı. Ben gelirken Giora Amca' nın ki artık bunu söylerken daha rahat söylüyorum şarkılarını düşündükçe hafifçe gülümsüyordum. Işıklar kapanıp sessizliğin ardından sahneye gitarist Jens-Uwe Popp ve kontrbasçı Guido Jäger yerlerini aldı ancak ortalarda yoktu tam nerede diye bakınırken etrafıma giriş kapısından uzun ceketiyle yavaş adımlarla giriverdi elinde klarnetiyle ve ömrümde duyduğum en yumuşak tuşeyle çalmaya başladı. O an fareli köyün kavalcısının yaptığı gibi herkesin mutlu yaşadığı ülkeye götürecekmiş hissi oluştu üstümde. Playlisti tutmak hiç aklıma bile gelmedi, sebepsiz olarak ağzım kulaklarımda izledim. Nigun, Sunrise Sunset, Mozart'tan Concerto Per Clarinetto KV 622 - Adagio, Let's Be Happy, Donna Donna, Yemen Türküsü, Kalamış, aklımda kalanların bazıları zaten tutacak halim de hiç olmadı. Kalkıp bilmediğim bir dansı bayılana kadar etmek geldi içimden gerçi turuncu şapkalı teyze bunu gerçeğe döndürdü. Ara vermeden önce intermission ve "bi daha" söyleminden bahseden Giora Feidman 2. kısımda Murat Coşkun' u(Vurmalı Çalgılar) sahneye çağırdı. Vak'a odur ki Murat Coşkun bütün sahneyi önce yaptığı soloyla ardından eşlikleriyle doldurdu. Bittabi Giora Feidman' ın hala klarinete nasıl öyle çığlık attırdığı ya da kulağımıza birşeyler fısıldar gibi yumuşak bir tuşeyle çaldığını açıklama konusunda basiretten yoksun bendeniz Murat Coşkun' u da anlamakta güçlük çektim bir süre. Ardından Fareli Köyümüzün Kavalcısı sahneye, hayatta en çok istediği şeyin kendisiyle aynı sahneyi paylaşmak olan birini, Serkan Çağrı' yı davet etti. Serkan Çağrı için herhalde o an ölmek en güzeliydi. Sahneyi bir efsaneyle paylaşmak üstelik ondan iltifatlar almak...
Konserin dönüm noktalarından olan bu an itibariyle Serkan Çağrı performansıyla Giora Feidman' dan aşağıda olmadığını hatta biraz da spekülasyon yaratıp blogun reytinglerini arttırmak adına! ondan bile iyi çaldığı iddiasıyla gelebilirim. Yaptığı taksim dinlemeye değerdi.
O andan sonra kişisel zevk pikim en tepeye çıktığından dolayı daha sonrasında sabit bir seyir izledi. Velhasıl-ı kelam uzun lafın kısası Giora Feidman giderken hepimize beslenme çantası gibi bir melodi verdi biz de evlerimize gidene kadar onu söyledik. İşin komik tarafı unutmaya çalışsam bile aklımdan çıkmamakta hatta yatarken arkadaşımın tehditleriyle karşı karşıya kaldım.
Konser İçin Ufak Notlar:
1. "Donna Donna" esnasında arkadaşlarımla göz göze gelip salon hep bir ağızdan söylerken bizim bakışmamız salonun % 80' inin kendi kültürünün bir parçası geldiğini hatırlattı.
2. Filistin ve İsrail Milli Marşları' nı birarada çalarak ve onun öncesinde barış ve kardeşlik konuşmalarıyla tekrar gönlümü kazanan Fareli Köyün Kavalcısı bu kocaman aileyi "Dünya"yı savaşın olmadığı, çocukların açlıktan ölmediği yere götürebilse diye düşündüm.
3. Bizi ketenpereye getirip bis yapmamasını hala yediremedim. Çok ayıp etti:)
4. Jens-Uwe Popp(Gitar) uzun zamandır dinlediğim en temiz ve en güzel tuşeye sahip gitaristlerden biriydi. Kontrbasla yaptıkları solo esnasında şarkı Charlie Parker' ındı fakat ismini hatırlayamadık.
5. Schindler's List filminin müziklerinin kendisine ait olduğunu unutmamak gerek.
6. Konserde Yalvaç Ural da vardı. Kızdım ona çocukluğumu zehirledi diye sonra geçti.

Perşembe, Eylül 14, 2006

Edward Powell

Sakin sakin otururken batılı olduğu belli bir adam yaklaştı, duvarda asılı ud'u eline aldı ve başladı çalmaya. Aslında batılıların son yıllarda giderek artan oryantelizim sevdası yabancı olduğum bir durum değildi. Ama bu adamın çalışında başka bişeyler vardı. Profesyonel bir müzisyen olduğunu ilk mızrapta belli etti ve insanların hayran bakışlarıyla devam etti faslına...

Bahsettiğim kişiyle sonradan tanıştığımızda kendisinin Edward Powell olduğunu öğrendim ve kısa zamanda yakın bir dostluğumuz gelişti.
Kendisi Kanada asıllı. Küçük yaşta ailesinden aldığı eğitimle başladığı müzik serüveni genç yıllarında onu İngiltere'de hard rock çalmaya sürüklemiş. Daha sonra ilgi alanı Hint müziği üzerinde yoğunlaşınca soluğu binlerce kilometre ötede Hindistan'da bulmuş. Yıllarca süren profesyonellerle süren disiplinli sitar çalışmaları müzikal üretiminde kolaylıkla sezilebilir şekilde hint etkisini yansıtmış.

Daha sonra kendisinin kökeni Arap yarımadası olan "ud" ile tanışmasını kendi ağzından dinlediğimde ne kadar samimi olduğuna inandım. Udun sesini ilk duyduğunda müthiş derecede etkilendiğini söylüyor. Ama sitara yoğunlaşmak için 5 yıl boyunca bastırdığı bu duyguları sonunda kendisini Türkiye'ye gelmeye ve burda ileri düzeyde bu enstürmanın eğitimini almaya götürmüş.
Kanada hükümetinin araştırma bursu ile buraya gelen Powell yaklaşık 6 ay süre için üstat Necati Kara ile çalışarak ud teknikleri üzerinde araştırmalarını sürdürecek. Türkiye'de bulunduğu süre boyunca şuan belirlenmiş bir konser programı olmadığını ama temaslar kurulduğu sürece tüm konser tekliflerine açık olduğunu söylüyor. Çalışmaları hakkında tüm ayrıntıları kendi resmi sitesinden ulaşabilirsiniz.

Perşembe, Eylül 07, 2006

13. İstanbul Jazz Festivali, Assolist ve Uvertür


13. İstanbul Jazz Festivali' nin misafirlerini dergilerden birinde ilk gördüğümde geçen seneyi aratmayacağından o kadar emindim ki biletleri hemen çıkar çıkmaz aldım. Hatta ilk konsere gittiğimde de bu şevk devam ediyordu. Ahmad Jamal gibi bir efsane ve HiJazz gibi bir yıldızlar topluluğunu izleyebilecektim. Ama HiJazz sahnedeyken herkesin izlemeye geldikleri bambaşka olduğu için Kimisi HiJazz' de uzun uzun sohbet edip sahneyle ilgilenmezken kimi insan grubu da Ahmad Jamal Trio' da aynı davranışı sergileyince başta sanatçılar olmak üzere herkes bezgin şekilde konserlerden ayrıldı. Ertesi gün Gilberto Gil konserinin anlatımı burayı kaplayacağından tamamiyle ayrı bir yazı yazacağım ama burada parmak basmak gereken nokta, bu parçalı konserler serisi, festivalde konser çıkışlarında aklımda az evvel dinlediğim melodilerin dönmesini pek mümkün kılmadı. Kimin üvertür kimin assolist olduğu konusu tamamen karışık olan ancak o muameleye maruz kalan festival bu uygulamayla nereye varmaya çalıştığını anlama güçlüğü çektiğim gibi, bize en uygun şekilde daha çok sanatçıyı izletmek istediğini düşünsem de bu şekilde sadece gözümüzün önünde çok fazla sanatçının geçip kafamızda müziklerine dair en düşük düzeyde veri saklandığını düşünüyorum ve bence festivalin en güzel organizasyonunun Genç Caz olduğu düşüncesiyle festival hakkındaki bu ilk görüşlerimi üstünüze sıçratmayı bir borç bilirim

Pazar, Ağustos 13, 2006

Doğu-Batı Divanı Orkestrası İstanbul'u Sarsacak


Yıkıma uğrayan bir Ortadoğu sahnesinde bir grup genç yürek inadına dinmeyen seslerini yükseltiyorlar. Bu sahne Ramallah'ta, Seville'de ve İstanbul'da tekrar tekrar kuruluyor ve acıların çığlığı tüm dünyayı sarıyor...



Doğu-Batı Divanı Orkestrası'nda 11 farklı ülkenin genç yürekleri yaptıkları müzikle büyük övgüler toplarken adeta Ortadoğu barışı için hazırlanan entellektüel girişimin sesi en yüksek çıkan temsilcileri oluyorlar. İsrail'li genç bir müzisyenin de dediği gibi, müziğin düş dünyasına sığınıp olayları salt sanatsal çerçeveden değerlendirmek ne yazıkki imkansız.
Proje dünyaca ünlü İsrail'li orkestra şefi Daniel Boranboim ile ünlü Filistinli entellektüel Edward Said'in başlattıkları ve Said'in ölümünden sonra Boranhoim tarafından 7 yıldır yönetilen son derece cesur bir girişim. Hedeflerini Boranboim açıkca ortaya koyuyor; grubun müzisyenleri farklı etnik kökenlerden geliyor ve birçoğu Filistin, Mısır, Ürdün, Lübnan gibi Arap ülkeleri mensupları ve geri kalan çoğunluk bir kesim ise İsrailli. Doğu-Batı Divanı orkestrası, tüm bu Arap ülkelerinde ve İsrail'de konser verdikleri gün projenin başarıya ulaşacağına inanıyorlar. Kurulduğu zaman bunun "delilik" olarak nitelendirildiği zamandan günümüze özellikle Ramallah'da verilen coşkulu konser bu hedeflerinde vardıkları belki en önemli noktaydı.
Minik bir filistin'li genç kız ve İsrail'li orkestra şefi arasında geçen diyalog sarsıcı bir gerçeği açıkca ortaya koyuyordu. Genç kız orkestra şefine, "Filistin'e geldiğiniz için çok mutlu oldum" der. Bunun üzerine Boranboim kızın mutluluğunun nedenini sorar. Kızın ise " Askerler ve tanklardan sonra İsrail'den gelen gördüğüm ilk şeysiniz."der ... Sanırım bu söz bölgedeki uzlaşmaz ve birbirinden kopuk iki toplumun gerçeğini açıkca ortaya koyuyor.
Doğu-Batı Divanı Orkestrası bu uzlaşmaz toplum yapısına inat, birbiriyle son derece iyi anlaşan ve arkadaşlıklar kuran İsrail'li, Lübnan'lı, Filistin'li gençlerden kurulu ve adeta "imkansızlık" kavramına inat son derece başarılı bir proje. Bu proje çığlığını 16 Ağustos gecesi İstanbul'da Aya İrini'de yükseltmeyi planlıyordu ama maalesef bir takım sponsorluk konularıyla ilgili sorunlardan dolayı konser ertelenecek. Konu ile ilgili detaylar İKSV'nin internet sitesinden öğrenilebilir.

Cuma, Temmuz 21, 2006

Cecilia Bartoli


Efendim hastalığımdan yeni kurtulmuş, evde miskin düzeninde otururken çalan telefonda, bir nevi patron ama gönül insanım Bay Cenk' in telefonuyla irkildiğim gibi telefonda söyledikleriyle kalakaldım. Zat- ı muhterem orkestranın lut sanatçısıyla tanışmış ve 2 adet davetiye elde etmiş ancak elde olmayan sebepler kendisini bana döndürmüştür.
Ancak konseri heyecanla beklerken, beklenmedik bir sürprizle yanıma Aydın ve Randy Esen oturmasıyla bilincimde bir bulanma durumu vuku buldu. Aydın ve Randy Esen 'le tanışıp bir parça konuştuktan sonra artık hepimiz konseri beklemeye başladık. Cecilia Bartoli, Şef Petra Müllejans yönetimindeki Freiburg Barok Orkestrası eşliğinde sahnede adeta devleşti. Doğadaki ses çıkartma kabiliyeti olan her canlıyı kıskandıracak kadar müthiş bir sese sahip olan Bartoli sahnede herkesi adeta büyüledi. Her eserin ardından herkesin elleri parçalanırcasına alkışlamasından da bunu gözlemleme şansı buldum.
Konserdeki eserler sırasıyla:
  • Alessandro Scarlatti - San Filippo Neri' den Carita' nın arya ve resitatifi:Qui resta...L'Alta Roma
  • Antonio Caldara - Il Trionfo dell'Innocenza' dan Santa Eugina' nın aryası:Vanne pentita
    - La Castitá al Cimento'dan Flavia Aryası:Sparga il senso
    - Santa Francesca Romana Uvertürü
  • Alessandro Scarlatti - Sedecia, re di Gerusalemme' den Ismaele' nin aryası:Caldo sangue
    - Sedecia, re di Gerusalemme' den Ismaele' nin arya ve resitatifi:Ahi qual cordoglio... Doppio afetto
  • Georg Friedrich Händel - Il Trionfodel Tempo e del Disinganno UvertürüHWV46a - Il Trionfo del Tempo e del Disinganno' dan Piacere' nin aryası: Chiudi, chiudi
    - Il Trionfo del Tempo e del Disinganno' dan Piacere' nin aryası: Lascia la spina
    - Il Trionfo del Tempo e dal Disinganno' dan Piacere' nin aryası: Come nembo che fugge col vento

    ARA
  • Arcangelo Corelli - Fa minör 12. Konçerto Grosso, Op. 6


  • Antonio Caldara
    - Il Martirio di Santa Caterina'dan Imperatrice'in arya ve resitatifi:Ahi qunto cieca...Come foco alla sua sfera,
    - Santa Francesca Romana'dan Sant Frecesca'nın aryası:Sí, piangete, pupille dolenti

  • Georg Friedrich Händel

    - Il Trionfo del Tempo e del Disinganno' dan Sonat
    - Il Trionfo del Tempo e del Disinganno' dan Piacere' nin aryası: Un leggiadro giovinetto
    - Il Trionfo del Tempo e del Disinganno' dan Bellezza' nın aryası: lo sperai trovar nel vero
    - La Resurrezione' den Disseratevi, o porte d'Averno

    şeklindeki Opera Proibita albümünü içeren muhteşem programın ardından 4 defa bis yaparak sonsuz bir haz içinde bizleri evlerimize yeni çıkmış olan kanatlarımızla uğurlamıştır. Daha önce albümü evde dinlerken Caldara 'nın "Sparga Il Senso" eserini dinlerken bunu söyleyenin insan olamayacağı düşüncesine kendimi inandırmıştım ancak eseri seslendirmesinin ardından öncelikli ağzımı kapamak suretiyle avuçarım patlarcasına alkışladığımı anımsıyorum. Ancak bunu söyleyerek diğer eserlere de haksızlık etmek istemem.
    Cecilia Bartoli' ye eşlik eden Freiburg Baroque Orchestra ve şef Petra Müllejans Aya İrini'nin atmosferinde o akustik müzik(elektriksiz müzik) huzur veren sesini her insanın duyması kanaatimi de berlirtmek isterim.
    Bis esnasında iki adet yine albümden biri Antonio Scarlatti' ye ait " Ecco Negl'Orti Tuoi...Che Dolce Simpatia" adlı eserini seslendiren sanatçının diğer eserinin adını duymakte güçlük çektiğim için maalesef ki yazamayacağım ve diğer eserler ise konserde seslendirdiği 2 eserden meydan geliyordu.
    Bu yazının da bir çözüm bölümüne ihtiyacı olduğu gözönünde bulundurulsa bize biletlerimizde "Sanatçı Kontenjanı" yazmasını sağlayan Freiburg Barok Orkestrası Lut sanatçısı Shizuko Noiri' ye teşekkürü bir borç bilir ve bu biletleri bize vermek zorunda kalan Bay Cenk' e kelime israfından kaçınarak çünkü ne dersem ifadesiz olacağı için susma hakkımı kullanıyorum ve gökten 3 elma düşmüş biri Cem' e biri Canhan' a sonuncusu ise Bay Cenk gibi iyi yürekli insanlara...