Cumartesi, Şubat 25, 2006

Sanat

Bugün tren yolculuğum esnasında bir grup GSF öğrencisinin konuşmalarıyla uyandım. Sanat çerçevesindeki konuşma rahatsız ederken, sözlerine karışıp atomdan zor parçalanan önyargılarına soracağım soruları dinlemeksizin omurilik soğanından verecekleri cevapları dinlemektense kendimi ve sizi rahatsız etmeyi uygun gördüm.
Sanatçının topluma bir şeyler vermesi, sanatçıların toplu hareket etmesi, etraftaki sanatçı bozuntularının kaldırılmasına dair yarı baskıcı tamamıyla gerçeküstü konuşma beni sanatçı hakkında neler düşünmem konusunda zorladı.(NOT:Yazdıklarımın hiç bir geçerliliği yoktur zira bilgisizliğimin farkındalığıyla yazılmaktadır. Farklı bir disiplinin diliyle düşüncelerimi aktarmaktayım.)
Sanatçı gerçekten topluma bir şey vermeli midir? Sanatçı ömür boyu didaktik eserler mi oluşturmalıdır? Sanatçılar toplu hareket ederse özgünlük denen kavramı hangi lisana yollamamız gerekir sorularını buraya not düşüyorum. Toplu hareketten kasıtlarının 5 Hececiler, Empresyonistler olmadığı çıkarma üzüntüsü yaşadım.
O zaman sanatçı ne yapar? Kasiyerlik, müsteşar, çiftçi gibi bir meslek grubu mudur? Topluma bir şeyler verme çabası içine girerse neler yaşar? Eğer bir sanatçının topluma mal olması gibi bir durum söz konusu olursa bizim vergilerimizle yapıldığı varsayılan yol, su, elektrik gibi hizmetler gibi sanat hizmeti almış olmaz mıyız?
Sanatçı benim gözümde cinlerden farksız. Aynı yollarda yürüyoruz, aynı yerde yaşıyoruz sadece boyut farklılığı olduğunu düşünüyorum. Bugün topluma ne verebilirim düşüncesiyle yola çıkıldığı anda "Acaba bugün akşam iş erken biter de çocuğu kreşten alabilir miyim?" cümlesi bir sanatçıya ters düşmez. Oysa ki sanatçı denilen şahsına münhasır kimlik, kendini bir şekilde ifade eder, yazdıklarıyla, çizdikleriyle,şekil verdikleriyle vs... Yoksa Picasso' nun "Gitar Çalan Adam" -umarım adı buydu- tablosuna gidip gitar aramak, adam aramak gafleti içine düşen kişiler ki bunlar içine beni de koyabilirsiniz. Oysa ki toplum için sanat yapılması gerekseydi, bu tablo altına açıklama gerekirdi ya da gerçekten gitar çalan bir adam yapılıp fotoğraf karesi halinde işlenip koyulabilrdi.
Ancak sanat denen olgudan insanın görüsünü genişletilmesi ya da hissettirmesini beklememiz mi gerekir? Yoksa sadece hissettiklerinin ifadesi mi bizim için önemlidir? Benim içim gerçek sanat; mağara adamının duvarlara çizmiş olduğu resimlerdir. Doğaldır, kaygısı yoktur, sadece kendini ifade etme gereği hissettiği için yapmıştır. Onu isimlendirmez.
Teknoloji; bilimin hayata geçmiş haliyse, pekala zanaaatin sanatın hayata geçmiş olduğundan bahsedebiliriz ancak Türkçe'deki eksik durumundaki-belki de benim dağarcığımda olmadığını düşündüğüm- bir kelimeyi ara dururum. İngilizce'de "entertainer" denen şey ki bizde şaklaban gibi sıfatlarla yakıştırılan kişileri gruplamakta etkim çözüm olduğu kanısındayım.
Çok fazla uzatmak istemediğim bu yazıyı, sanatçının halkı eğitmesi değil, halkın sanata karşı eğitilmesi gerektiği düşüncesiyle bitirir, sanatın ekmek, su barınma gibi temel bir ihtiyaç gibi görünmese de, estetik denen şeyin sadece cerrahi bir müdahale olmadığının anlaşılmasını, Dünya'ya gerçekten gözlerle bakmayı sağlayacağını söyleyerek bitiririm.