Pazar, Nisan 09, 2006

ÇAKAL NECATİ ve SAZ ARKADAŞLARI


7 Nisan 2006 akşamı. Yer: Taksim AKM Salonu. İstanbul belki uzun süre müzikle böyle sallanmamıştı…

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası bu hafta müthiş parlak bir kariyer yolu çizen kemancılardan biri olan Alexander Markov’u ağırladı. Son yüzyılın en büyük kemancısı Lord Yehudi Menuhin, Markov için “Hiç şüphe yok ki Markov, günümüzdeki en parlak ve müzikal kemancılardan biridir. Kendisi, dünyadaki tüm müzik severler üzerinde büyük ve derin bir etki bırakmakla kalmayacak aynı zamanda zamanının keman virtüözlüğünün en önde gelen temsilerinden birisi olarak tarih sayfalarındaki yerini alacaktır” demiştir.

Programda sırasıyla Massenet’in “Thais” den Meditation, Paganini’nin “Rossini’nin Musa Mısır’da” Operası Teması üzerine Tek tel için çeşitlemeler ve “La Campanella” , Sarasate’nin “Zigeunerweisen” ve Gluck’un “Orpheus” Operasından “Melodie” adlı eserleri şef Ender Sakpınar yönetiminde solist Alexander Markov tarafından icra edildi. İnanılmaz virtüözlük gerektiren bu eserler Markov’un kusursuz tekniği ile tüm salon seyircilerini resmen büyüledi diyebilirim. Dinleyicilerden öte, İDSO ekibinin çalarken oluşturduğu yüz ifadelerinden, böyle müthiş yetenekli bir virtüöze eşlik etmekten son derece mutlu oldularını anlamak mümkündü. Ama asıl sürpriz konserin ikinci bölümü için hazırlanmıştı. İkinci bölümde Markov ve Remington’un ortak çalışması olan Keman için “Rock Concerto” seslendirildi. Tüm seyir boyunca neler hissediğimi izah etmek hiçte kolay değil. Romantik dönemin en zor eserlerini kusursuz bir teknikle icra ettikten sonra sahneye bascı Ivan Bodley ve davulcu Gregg Gerson’la bir rock yıldızı gibi çıkan Markov, sanki bir başkaldırı edasıyla AKM salonunun hiçte alışık olmadığı bazen korkunç gürültü boyutuna varan bir Rock konçertosunu inanılmaz bir eneji ile sahneye koydular. Modern rock ritmleri ve bass yürüyüşleri, melodik orkestrasyon yazıları, farklı ses efekleri kullanılarak çalınan bir elektro keman ve gotik bir koro. Etkileyici olmaması sanırım mümükün değildi. Üçlü’nün sahnedeki sempatik hareketleri ve özgüvenleri görülmeye değerdi.

Konser bittikten sonra işin en eğlenceli tarafı başladı ve Markov teşekkür etmek üzere eline mikrofonu aldı ve şaşırtıcı bir şekilde Türkçe olarak zengin kelime dağarcığı ile başta şef Sakpınar, İDSO ve TRT İstanbul Gençlik Korosu’na teşekkür etti. Grup arkadaşlarını anons ettikten sonra sıra kendisine gelmişti ve şu sözleri gülmekten gözlerimize yaş getirdi: “Ve ben Necati… Çakal Necati!..” Nerden duymuş, kim tembihlemiş ve nasıl böyle bir espiri aklına gelmiş bilinmez ama bizler bu sözlerin üzerine gülmekten yerlere yığılmıştık.

Kendisi bundan sonra sıkı takibimizde ve bulabildiğiniz cd kayıtlarını dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Kusursuzluğu övgüven ve espiri anlayışıyla beraber yürütebilen bu büyük sanatçı umarım klasik müziğinin “olmaz” denilen tabularını yıkmada büyük rol oynar.